29 Eylül 2010 Çarşamba

Hepimiz Huniyiz...


Çok sevdiğim bir karikatür.

Hayata dair,ufak ama etkisi büyük ipuçları.

Bu arada Olmuycam.

24 Eylül 2010 Cuma

Parmak Kadar Boyu Var.Türlü Türlü Huyu Var=HAMSTER


Tekrar merhaba.
Başlıktan sonra neler gelceğini merak ediyorsunuz sanırım.
Evet,hamster beslemeye başladım.

Öncelikle, o kara günün,o hayatıma vurulmuş ağır darbenin sabahına uzanalım.
Uzun zamandır hayvan beslemeyi özleyen dünyanın en salak insanı olan ben,ne beslesem acaba diye düşünmeye başladım ne zamandır.
Kardeşimi de düşünerek balık,kaplumbağa,muhabbet kuşu gibi hayvanlar arasında gidip geliyordum.
O kara günün sabahında petshop'a gidip ne alıcağıma orda karar vermeyi uygun bulup koyuldum yola.
Ayaklarım kopsaydı da koyulmaz olaydım.

Petshop'a girer girmez hemen yukarıda saydığım hayvanlara bakmaya başladım.
Sol tarafımdan tıkır tıkır gelen sese yöneldiğimde karşılaştık ilk defa.
Yumruğum kadar,2 ayağının üstüne kalkmış,yavşak yavşak bana bakan hamsterlar.
Hemen eğilip "Ne kadar şirin şeysiniz siz lan?" nidaları eşliğinde izlemeye koyuldum bunları.
Kararımı vermiştim.Hamster alıcaktım.
Evde bir bebeğin bulunduğunu ve bir sorun olup olmuyacağını sordum.
"Dokunulmaktan çok hoşlanmazlar,ısırırlar arasıra,yaklaştırmazsanız sorun olmaz" gibi bir cevap aldım.
Bu önemli değildi.Kardeşimin yanına 2 metreden fazla yaklaşmamasını garantiye alabilirdim.

Satıcıya "Abi öncelikle benim içimde ukte var, ben bir hayvanımın ismini nuri koyucam.Bana en delikanlısından bir erkek hamster ver" dedim.
O da içlerinden şu an arkadaki kafeste tekerleğini döndüren soyuna,sopuna,türüne kodumun hamster'ını önüme koydu.
(Cinsiyet konusunda yazının ilerleyen bölümlerinde büyük sürpriz var hazırlıklı olun)

Neyse maddeler halinde satıcının hamster hakkında verdiği bilgiler şunlar bana.

-Öncelikle Hamster tekerliği alman şart.Eğer bu tekerleği çevirmezse kalbi yağ bağlayıp 2 günde nalları diker.
-Çok ani hareketler yapma.Gözleri iyi görmez.Ani hareketlerde sinirlenir.
-Grip olduğunda fazla yanına yaklaşma.Hemen grip olur.
-Gündüz hep uyur.Hava kararınca uyanır.Gündüz uyandırırsan fazla yanına yaklaşma çok sinirli olur. (bunu ilk günden unuttum ben mk.)
-Yağlı,sulu yiyecekler verme,hemen ishal olur.Arada az miktarda çikolata verebilirsin.Çok severler.
-Çok hassas hayvanlardır.Temizliği severler.Hep aynı yere yapar tuvaletini.Sık sık temizleyin kafesini.

Tamam deyip kafesini,tekerleğini,ıvır zıvırını alıp eve geldim.
Annem nuriyi görünce "evde bebek var.Bu ne şimdi?" gibi bir tepki verdi.
Ufak çaplı bir tartışma yaşadık.
Neyse baya uğraşıp ikna ettim.
Bu arada bizim nuri uyumaya başladı tabi.
O gün bir mağazadaki önemli bir işimden dolayı işe geç gitmem gerektiğinden kahvaltı edip,şunu uyandırıyım biraz oynuyalım dedim.
Kafesi açtım,elime aldım ve o ufacık ama etkisi büyük dişlerini geçirdi parmağıma ibne nuri.
Ama yok böyle bir acı.
Ağlarsınız acıdan o derece.
Acının etkisi ve anlık bir refleksle ben bu ibneyi elimden bıraktım.Bu açık olan oda kapısından fırladı.
Ben hemen kardeşimi düşündüğümden dolayı "hamster kaçtı" diye bağırdım.
Annem de mesajı almış hemen kardeşimi kucaklamıştı.
Dışarı çıkarken "O hayvanı bul kafese kapat ve bana haber ver" dedi.
Benim sinir tavanlarda tabi."Dakika 1 gol 1" anasını satıyım.
Koskoca ev,yumruk kadar bir ibne.
Her yere girmiş olabilir.
Arıyorum,tarıyorum yok 1 saat sonunda.1,5 saat oldu ıhıh hala yok.
Ben hayatımın en büyük sinir krizini geçiriyorum öyle böyle değil yani.
İşe geç kaldım bu arada.Mağazadan arıyorlar."Nerdesin oğlum?" diye.
Şimdi "abi evde hamster arıyorum" desem götleriyle gülerler bana.
"Kem,küm uyuyakalmışım geliyorum abi 1 saate" diyip kapadım telefonu.
Arama çalışmalarımın 2. saatinde mutfak tezgahının altındaki sepette kıstırdım köşeye ibneyi,tıktım kafesine.

İşlerim çok yoğun olduğundan eve geç geldim.Sinirlerim laçka olmuş zaten.
Tek istediğim güzel bir uyku.
Attım kendimi yatağa hemen.
Tam uykuya dalmaya hazırlanıyorum.
Ve ibne nuri tekerleğine binip döndürmeye başlıyor.
Ama yok böyle bir gürültü.Uyumanın imkanı yok.
Bu bir kafesin tellerini dişliyor,bir tekerleğe binip harıl harıl çeviriyor mk.
Annem o odandan çıkmıycak kafesinde bile dedi.Başka bir yerede koyamıyorum kabul ettirebilmek için verdiğim sözden dolayı.
Neyse dedim yorulur heralde bekliyelim biraz.
Kalktım,yaktım ışığı ve sigaramı,oturdum karşısına bunu izliyorum.
Ben böyle enerji görmedim arkadaş.
Ağzını,yüzünü s.ktiğimin hayvanına (bak nasıl ağzımı bozuyor benim) kablo bağla elektrik üretir o derece.
Gece 4'e kadar bunu izledim oturup.
Hayır ben izlerken yoruldum mk bunu.
4 gibi o kadar bitkin düşmüşüm ki uyuyakalmışım.

Ertesi gün çok sinirli bir şekilde uyanıp gittim petshop'a.
Kapıdan girer,girmez "tekerlek sesi değil mi?" dedi satıcı.
Ee koduğumun madem biliyosun ses çıkarcağını alırken niye söylemiyorsun?
Hiç sohbete girmeden "napmamız lazım dedim?"
Metalimsi bir tekerlek çıkardı.
"Yağla arada bir,ses çıkarmaz" dedi.
Birde dişlemesi için oyuncak gibi birşey verdi.
Tam çıkıcakken "istersen küresi var birde hediyem olsun" dedi.
Bildiğin top verdiği alet.Kapağı filan var.
O an nuriyi içine kapatıp,futbol oynamak gibi şeyler geçti gözümün önünden.(Haince gülümseme,gözlerin parlaması)

Neyse işten döndüm.Bir arkadaşla buluştum.Kafası bozuk.Bira filan almış.Bize gittik.
Bizim nurininde suyu tükenmiş.
Arkadaş su içtiği yere döktü birayı.
Dedim "oğlum yapma ayık haliyle baş edemiyorum ibnenin".
Bir baktık sünger gibi çekiyor ibne.
Gülüyoruz biz tabi.
Bizim nuri tam 3 kere boşalttı.Sanarsın 40 yıllık içici.
Bu tekerleği bir döndürmeye başladı böyle hipnoz olmuş gibi bakıyoruz ama çevirişine.
Bu ibne hızdan ters filan dönüyor tekerlekle birlikte o derece.
Baktım tellere filan tırmanıyor.Alan dar gelmeye başladı.Aldığım küreyi deneyim dedim.
Koydum içine nuriyi.Saldım odaya.
Normalde az gören gözleri,alkolün etkisiyle hiç görmemeye başlamış olacak ki duvardan sekip sekip tekrar duvara gidiyor.
Daha sonra odamında ufak geldiğini düşünüp saldım evin içine.
Kardeşimin "ayy" çığlığıyla nuriyi kovalamaya başlaması bir oldu.
Ben 2'sinin arasındaki mesafeyi korumak adına kardeşimin hemen arkasındayım.
Tren gibi dizildik anlıyacağınız kendi kendine gezen bir toptan dolayı.
Annem sinir krizlerine girdi dolayısıyla.

Çok şükür yeni tekerlek ve oyuncak ses sorununu halletmişti bu arada.
Yattım yatağa hamster aldım alalı ilk defa huzurlu bir şekilde.
Ama garip sesler geliyordu kafesten bu gecede.
Işığı açmamla birlikte hayatımın en büyük şoklarından birini yaşıyordum.
Kafesin içinde kımıl kımıl 9-10 tane hamster duruyordu.
Meğerse bizim nuri, nuriyeymiş.Onu da geçtim gebeymiş birde mk.
Ben hayatımda ilk defa evet ilk defa ağlamaklı olmuştum.
1 tane ibneyle bile baş edemezken şimdi tam 10 tane hamster vardı elimde.
2. büyük şoku nurinin,nuriye çıkmasının yanında birde hannibal çıkmasıyla yaşadım.
Nuriye yavrusunu katur kutur yemeye koyulmuştu.
Baktım hepsini yiyecek tip var.Çıkardım koydum tekrar topuna.
Sabaha kadar odanın içinde gezdi ibne.(Artık kaltak desek daha doğru olur tabi.)
Bende sabaha kadar 8 tane yavruya bakıp bakıp ne bok yiyeceğimi düşündüm.
Sabahın 6'sında msn'e girip yavrulardan 3-5'ini kitliyecek birini aradım.
O saatte açık olan ruh hastası,sinir olduğum bir kıza 1 yavruyu iteleme konusunda anlaştım.
1'inide nuriye yemişti.Ama elimde hala tam 7 yavru duruyordu.
Baktım kimsenin alacağı yok.Tekrardan petshop'un yolunu tuttum.
Nurinin, nuriye çıkması yüzünden ufak çaplı bir tartışma yaşadık.Bütün yavruları verdim o ibneye.

Neyse uzun bir yazı oldu.
O kaltak hakkında daha fazla yazmak istemiyorum.
Artık kendisine de dayanamıyorum zaten.
Pazartesi gidip,kendisini iade edip,muhabbet kuşu almayı düşünüyorum.
Size tavsiyem almayın arkadaşım bu kodumun hayvanlarını.
Bütün hepsi böyle olmayabilir.Belki de sadece bizimki orospu çocuğunun tekidir.
Ama yine de temkinli olmakta fayda var.
O yüzden siz siz olun bu pezevenklerin sevimliliklerine kanıp almayın.
Ama evde bol aksiyon ve gürültü istiyorsanız işte bu sizin için ideal hayvan.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Teşekkürler 12 Dev Adam!


Hep uzun uzun yazmayı tercih ediyorum aslında.
Bugün bazı ağır hüsranlar sebebiyle kısa kesicem.
Zaten bu dünyanın en yürekli 12 adamına fazla söze ne hacet?
Şu boktan günler içerisinde bile yüzümüzü güldürmeyi,bizi sevinçten çocuklar gibi zıplatmayı başardılar.
Teşekkürler!
Hepinize helal olsun!

26 Ağustos 2010 Perşembe

- 2.Hoşgeldim Merasimi -

Uzun bir aradan sonra merhaba.Bu yazıyı bazı ağır baskılar altında yazdığımı belirtmek isterim.

Niye 5 aya yakın süredir bloga yazmadığım konusuna hiç girmiycem.
Sonuç olarak ben çok meşgul bir insanım.(İnanmayın)
Bu süre zarfı içinde neler yaptım?
Aslında her günüm aynıydı.
Uyandığım ve uyuduğum süre içerisinde neler yaptığım konusunda hiçbir fikrim yok.

Hayatımda neler değişti Sorusunu sorabilirim ama kendime?

Mesela 2 yıllık bitmiş bir ilişkinin enkazı altından kendimi tamamen kurtarabildim.
Aşk konusunda 1-2 intihar denemem daha oldu bu süre içerisinde ama bir hasar almadan atlattım.
Aşk yalanına inanılmayacağını öğrenmişim sanırım.

Eğitim konusunda istikrarlı başarısızlıklarım sürüyor mesela.
Hala bir kağıt parçasını alabilmiş değilim bu sene de.
Ocak ayında nihayet alabiliceğimi sanıyorum ve iple çekiyorum desem yalan olmaz.

Onun dışında hastanelerle olan bitmek bilmez ateşli sevişmelerimiz tam gaz devam ediyor.
Taş gibi hemşireler,Susan Coffey ayarındaki doktorlarla hastane ortamı tam bir cennet.
Hepsi yalan tabi bunların.
Zebani gibi hemşireleriyle ve hala nasıl yaşadığına anlam veremediğim tıp mucizesi nine doktorlarımızla cehennemden farkı yok.
Herkesin bildiği o iğrenç kokusundan hiç bahsetmedim bile bak.
Ama sağlığım mart ayına göre çok daha iyi tabi haklarını yemek olmaz şimdi.

Çok uzatmak istemiyorum.
Dediğim gibi ağır baskılar sayesinde yazdım bu yazıyı.
Uzun lafın kısası;öyle veya böyle bu adam malesef yaşamaya devam ediyor.

He unutmadan bu yazım Seline ithaf edilmiştir.

12 Mart 2010 Cuma

Super Street Fighter 4 ve Hakan!

Çocukluk zamanlarında atari salonlarında Ryu'yla aduket çeken ve 'Street Fighter' hastası nesil için önemli bir haber geldi.Nisan ayında çıkıcak 'Süper Street Fighter 4'te Türk bir karakter eklendi.Adı da Hakan!Lan nasıl sevindim nasıl sevindim anlatamam ya.Dedim numan işte bu lan!Neyse gelelim özelliklere.Zangief denen hayvan gibi birşey bizim hakan.İnsan yarması anlıycağınız.Pehlivandan özenilip yaratılmış bir karakter olmasından ötürü bol yağlı.Dövüşürken üstüne yağ döküyor.Böyle adamları sıkıp,elinden fırlatıyor,düşerken tutup etrafında 2-3 tur çevirip duvara monte eden biri bizim aslan Hakanımız.Öyle ki Zangief ve Hondayı bile yerden yere vuruyor lan!Zaten tanıtım videosunda görüceksiniz koç gibi koç.Dış özelliklere gelirsek rengi nedense turuncu.Kafasında mavi legolar var gibi.Kemerinde kaplan var sanırsam.

Combosunun birçok gibi kişi bende "Osmanlı tokadı olmasını isterim".Ayrıca kafa da atsın arkadaş.Kafa atmayan Türk olur mu lan?Ve kesinlikle emanet çeksin!Bir kelebek,sallama ne bileyim satır vb. şeyler olmazsa olmaz.Dövüş sırasında dayak yerse arkadaki elemanlar da yardıma koşsun Hakanın.Bizde arkadaşlık duygusu gelişmiştir.Onları da ona göre yapsın yapımcılar.Ayrıca tesbihte sallasın.Kavgalar "hayırdır birader ne bakıyorsun" eşliğinde başlasın.Yendiği zaman,dayak yediği zaman bassın küfürü.Bir de baktım kızlara vuruyor bu Hakan.Bizde kıza el kalkmaz.Bir iş yapıyosanız tam yapın arkadaş.Öyle adını Hakan koymakla olmuyor bu işler!

Öyle veya böyle o "I say Turkish wrestling rules" deyişi var ya gururlandırdı beni.Ah ah daha önce nerdeydin Hakan?

Buyrun bu da videosu Hakanımızın;




oyun - super street fighter 4 | izlesene.com

26 Şubat 2010 Cuma

Taraftardan Önce İnsan Olun!


Kafamda ne zamandır Fenerbahçeyle ilgili bir yazı yazmak vardı.Gerçi böyle birşey için yazmak hesapta yoktu ama olsun.Son günlerde canımı çok sıkan bir konu bu.Guiza'nın ağlatılması!


Şimdi kimdir bu Guiza herkes az veya çok biliyor.İspanya liginde,Mallorca gibi bir takımda gol kralı olmuş ve son avrupa şampiyonu İspanyanın forveti olarak Fenerbahçeye Transfer olmuş bir futbolcu.Geldiğinde bize güven,rakiplere korku salıcağını umduk.Öyle ya La Liga, dünyanın en iyi liglerinden biriydi belki de en iyisi.La Liganın gol kralığının bize gelmesi hepimizi sevindirmişti.Genel görüş şuydu;orda gol kralı olduysa,burda her türlü çakar bu adam golleri.Ama öyle olmadı guiza bir anda kaçırdığı gollerle taraftarlar arasında geyik malzemesi oldu.(Özellikle facebook'ta).Fenerliler içinse bir küfür abidesi.Belki 50 maçta 22 gol fena bir istatistik değil.Ama bunun 5 katını kaçırınca işler Fenerbahçeli taraftarlar için çığrından çıktı.İpleri kopartan son bursaspor maçı oldu.40.000 kişinin ıslıklamasına,küfürlerine dayanamayan Guiza gözyaşlarına hakim olamadı.Bizide derin üzüntüye boğdu.Gidip sahaya giresim,guizaya "ya oğlum sokayım gollere sana birşey olmasın" diyesim geldi o derece yani.

Şimdi bu adamın futbolculuğu tartışılıyor.Bu herife futboldan anlamıyor diyen adam futboldan anlamıyordur aslında.Niye?Geçen günlerde bir programda saydılar.Tam hatırlamıyorum ama 22-23 tane kaleciyle karşı karşıya pozisyon yakalamış bu adam.Atmış atamamış konu o değil burda.Bir forvet oyuncusu belki de tüm kariyeri boyunca yakalayamıyor bu istatistiği.Bu gösteriyor ki adam oyunu okuyabiliyor,iyi yer tutuyor,defansı hallaç pamuğumu gibi atıp (klişe oldu farkındayım) giriyor pozisyona.Ama atamıyor,çünkü herifin güveni kalmamış kendine.Herşeye rağmen o formayı ıslatıyor mu?Islatıyor!Ee noldu bizim yenip,yenmeniz önemli değil, yeter ki mücadale edin felsefesine?Lan ben bu adamın yerinde olsam, vurmam arkadaş kaleye filan, pas veririm,geriye atarım.Yok adam ısrarla vuruyor tepki görceğini bile bile.40.000 kişiden ıslık,küfür yiyen kim olsa direkt vınlardı soyunma odasına.Ama adam oturdu kulübede izledi maçı.Lan bunun için bile saygı duyulur o adama ya.Maç çıkışı arabasına
saldıranlara etcek küfür bile bulamıyorum.Küfür dağarcığımın yetersiz kaldığı sayılı anlardan biridir bu da.Ayrıca facebook'ta bazı GS ve BJK'lı arkadaşlarımın videoyu paylaşıp,gülmesine ise şaşırdım.Nasıl bir sadistlik örneğidir ki ağlayan bir insana bakıp eğlenilebilir anlamış değilim.Son olarak daum!Seni kınıyorum ve sana bazı laflar hazırladım!Lan sen ne haysiyetsiz ne şerefsiz bir adamsın ki formsuz olduğu halde o açların önüne atıp,semih semih diye bağırırken hayır diye artislik yapıp,yuhlanıcağını bile bile bizim canımız guizamızı çıkarıyorsun lan!Çok fena küfürler edicem ama blogu takip eden şahıslar hatrına susuyorum.

Neyse bitiriyim artık.Guiza'nın bizden gittiğinde patlıycağına eminim.Tıpkı Washington'un Brezilya liginde Gol krallığına koşması,Robert Enke(Rahmetle anıyoruz)'nin Yılın Kalecisi olması gibi Guiza'da Gol Krallığı olucak ve bizi ağlatarak,ayakta alkışlatıcaktır...

7 Şubat 2010 Pazar

Ferrari


İşte yine hayatınızın hiçbir bölümünde işe yaramıyacak bilgileri içeren bir yazıyla karşınızdayım.Belki bir bilgi yarışmasına katılırsanız işinize yarayabilir kesin konuşmamak lazım o yüzden.2-3 gün önce Enzo Ferrari filmini izledim ordan aklıma geldi bu yazıyı yazmak.

Arabalarına geçmeden önce Ferrari'yi 0'dan bugünlere kadar getiren adamı anlatalım azcık.Enzonun,annesi ve babası 1897-1898 yılları arasında bir gece yatıyor ama uyumuyorlar öhöh neyse 1898 yılında bizim enzo gözlerini açıyor bu boktan dünyaya.Bakıyorlar ki bu sadece araba oyuncaklarıyla oynuyor vııııııın yapıyor paso.Almış eline tencere kapağı sokaklarda fink atıyor.Gel zaman git zaman 22 yaşında da Alfa Romeo'ya kapağı atıyor.O ve Alfa Romeo yarışlarda bir efsaneye dönüşüyor.31 yaşında 'Scuderia Ferrari' yarış takımını kuruyor.34 yaşına kadar devam ediyor yarışmaya.Tabi bu arada bunun gayr-i meşru çocuğu,metresi filan çıkıyor.Ama enzomuz yavrucağı piç bırakmayıp kütüğüne geçiriyor,veriyor soyadını "al ulan Ferrari sana" diyip.Fazla uzatmak istemiyorum.Enzo Ferrari 48 yaşındayken gelecekte bir efsaneye dönüşcek Ferrariyi kurar.Ferrari birçok yarış kazanır ama şirket olarak çöküşe geçmiştir.Enzo Ferrari bu çöküşü engellemek için gider İtalyan mafyasından borç alır(Don corleoneden almıştır lan belki ehuhuehue.Godfather serisine de selam çakayim burdan).Sonra ödeyemez mafya da gider enzonun oğlu dinoya kıyar(mafyayla şaka mı olur lan enzo!).Neyse bunun üzerine Enzo Ferrari,oğlu anısına "Ferrari Dino" serisini oluşturur.Ancak aldığı borca rağmen yinede kötü gidişe dur diyemez (klişe kullanıyım dedim) ve hisselerin bir kısmını satışa çıkarır.Henry Ford'la her konuda anlaşırlar.Ama Henry son bir çakallıkla "yarış takımını da kontrol ederim lan enzo" der.Enzo ise "bak bak biraz aşağıya bak" deyip nah'ı çeker Henry'ye.Dolayısıyla anlaşma bozulur.Daha sonra Enzo hisselerin yarısını Fiat'a satar(1988 yılında Fiat %90'nını alır Ferrarinin.Bilmeyenler için şaşırtıcı tabi.Fiat'ınız varsa gurur duyun ehueuhu).Nese Henry Ford çılgın atıp Ford GT40'ı üretir,Ferrarinin eline verir 1-2 yarışta.Verilcek çok bilgi var çok uzayınca okumuyorsunuz o yüzden Enzo nalları 1989'da diker.

Meşhur arabalarına gelirsek nerden başlasam bilmiyorum.Bunu daha kısa geçmeye çalışıcam.Uzay aracı diyorlar ya harbiden öyle.Her cm'i elle yapılıyor.Motoru bir eleman tarafından tam 850 parça birleştirilerek meydana getiriliyor.İç döşeme extra bir para karşılığında istediğiniz renkle kaplanıyor.Hatta isterseniz bavul bile yapıyorlar aynı döşemeyle sizin için.Tabi iç döşeme de özel terziler tarafından özel bir deriyle dikiliyor.Camların takılması,gövdelerin birleşmesi,lastikler hepsi büyük bir ekip tarafından büyük bir dikkatle yapılıyor.En son olarak araç özel bir pistte ve fabrikanın bulunduğu bölgede ki dağda deneme sürüşüne giriyor.Eğer bu deneme sürüşünde istenilen performans yakalanamazsa (viagra kullanın ehueheu) geri yollanıyor.Ayrıca yapılışı anlatırken Ferrarilerin sadece sipariş üzerine İtalya'da Modena (enzonun doğum yeri) ve Maranello'da üretildiğini söliyim.Kırmızı denildiğinde akla ilk olarak o gelse de orjinal rengi sanılanın aksine sarıdır.Ayrıca 3000-4000$ bisikletleri bile var bu Ferrarinin ama konumuz o değil.Yine de bu bebekleri alabilmek için sadece paranız olması yetmiyor.Prestijinizin olması ve kriterlere uymanız gerekiyor.Öncelikle Ferrarinin kara listesinde olmamanız gerekiyor.Örn;Ferrariye LPG takmaya çalışan iş adamı gibi.Bazı Ferrarileri almak içinse 2-3 tane Ferrarinizin olması gerekiyor.

Yani zor iş bunlar.Biz sadece filmlerini,belgesellerini izleyip,yolda sesini duyduğumuzda kafamızı çevirip iç geçirelim kısacası...

30 Ocak 2010 Cumartesi

Beyaz Oldu Kapkara!















Beyazıt öztürk...Ailemizin temiz çocuğu,magazinle işi olmayan,sadece yaptığı işlerle gündeme gelmeye çalışan,programını öyle veya böyle yıllardır sürdüren komedyen.Beyaz'ı çocukluğumdan beri severdim.Beyaz show,Okan bayülgenin Zaga dönemlerinde benim daha fazla keyif aldığım bir programdı.Okan zagayı bitirip, format değiştirince okanın programından kat kat fazla keyif almaya başladım ama neyse konumuz o değil.Öte yandan Okan kredisini arttırdıkça,Beyaz tüketmeye başladı.

Beyaz önce kendini tekrar etmeye başladı,eskisi kadar güldüremedi.Ama olsun dedik,eski günlerin hatrına izledik.Sonra programı youtube'a çevirdi,internette dönen popüler videolardan reyting yapmayı düşündü.Hepsi zaten facebook'ta,youtube'de defalarca izlediğimiz şeylerdi ama yine ses etmedik.Daha sonra program,albümü yeni çıkmış,şarkılarını tanıtmaya gelmiş ve beyaz show dışında,hiçbir programda 4-5 şarkısını tanıtmaya fırsat bulamayacağı için bundan oldukça memnun olan saçmasapan şarkıcı müsveddelerinin meskeni oldu.Üstelik bunlara büyük sanatçı gibi,sanki yaptıkları iş bir boka yarar gibi davrandı.Ya sabır dedik ama hala bakalım daha ne kadar saçmalıcak diye oturduk cuma günleri tv başına.

Bunca saçmalığına rağmen izlememin tek nedeni vardı.İzleyicisine gösterdiğini sandığım saygı.Okan,arayanları aşağılarken küçük düşürürken (bana göre tek falsosuydu okanın.Ama yıllar bize arayan gerizekalı,Türkçe konuşmaktan yoksun tiki kızlara davranış tarzının doğru olduğunu gösterdi.),beyaz önünü ilikleyip öyle konuşurdu telefon başında olan izleyicisiyle.Ünlü olana kadar küvetli bir banyoya hiç girmemiş bir memur çocuğuydu,halktan biriydi yani.Başkalarının yanlışları ve kusurları üzerinden değil,kendi hataları ve kusurları üzerinden güldürürdü bizi.

Ta ki geçen hafta ve bu gece ki Beyaz show'a kadar.Önce geçen hafta Dünyanın en uzun ve en kısa insanını ağırladı.Ağırlamasına ağırladı ama ne ağırlama!Saçmasapan,espri zannettiği laflarla!Lan dedik noluyor oğlum?Bu 2 insan hasta,sen kendi kusurunla bu kadar dalga geçmemiştin noldu içip mi çıktın programa?Uyuz olduk,ama hatasız kul olmaz dedik,bu hafta yine geçtik aynı saatte tv başına.Geçmez olaydık!Bu sefer sevgili beyaz'ımız facebook'ta dönen bir videoda ki küçük sınıf başkanıyla,yardımcısını çıkarmış reyting uğruna programına.Şimdi o videoyu çekmekle kalmayıp,birde internete yayıp o küçük kızın saflığı ve fakirliğiyle alay edilmesine neden olan öğretmene(öğretmen diyorum ama okumakla adam olunmuyor neyse)çok güzel küfür ederdim ama o başka bir yazının konusu.Hadi onu geçtik sana noluyor lan?O sabiyi çıkarıp hem gülüp,hem milleti o kıza güldürüyorsun!Hadi şimdi çocuk anlamaz tam,aklı yettiğinde facede videoya yapılan yorumları gördüğünde ne hissedicek?Facebook'a koyulmasının sorumlusu sen değilsin hadi ama senin programında ki görüntülerini izlediğinde benle nasıl dalga geçmişler diyeceği hiç mi aklına gelmedi?Hiç mi vicdanın sızlamadı lan!Beyaz belki 2 haftadır yaptıklarından utanmadı ama,ben ve benim gibi düşünenler ekran başında yerin dibine geçti.

Uzun lafın kısası, beyaz zaten iyice düşmüş kredisini son 2 haftada benim gözümde resmen piç etmiştir.Bir daha o rezilleşmiş programı izleyeceğimi sanmıyorum.Sana bol reytingli programlar beyaz!Yol al bir zahmet!

24 Ocak 2010 Pazar

Hassan Sabbah Kimdir?

İranın Kum şehrinde doğmuştur.İslam dininin İsmaili mezhebine mensuptur.Ve mezhebin en ileri gelenlerinden biridir.Ama yaptıklarına ve adamlarını yetiştirme tarzına bakılırsa (oraya da değinicem) kendisi bir ateisttir.Yinede adamlarını ve fedailerini çok sıkı ve uzun bir Kur'an eğitiminden geçirmiştir.Yüksek bir tepede bulunan Alamut kalesini ele geçirerek Alamut devletini kurmuştur.Kale çok strajik bir yerde bulunur.Dönemin en güçlü devleti ve ordusu Selçuklular bile burayı ele geçirememiştir.Çünkü Kaleyi kuşatmak için çok dar bir geçitten (300 spartalı taktiği hesabı) geçmek lazımdır.İstersen oraya kamyon kamyon(o zaman da ne kamyonu lan at arabası diyelim ehuehe) binlerce asker yığ o dar geçitten ancak 10-15 asker geçebilcek kadar dar bir geçitmiş.Tabi o kadar az asker geçene kadar Hassan Sabbah'ın askerleri okları monte ediyorlar müsait bir yerine.Dönemin en güçlü devleti Selçukluların ebesine atlamış dahi bir adamdır.Öyle ki Selçukluların birçok yüksek devlet adamlarını ve çocukken birdirbir,saklambaç filan oynadığı,kızlara laf attığı kankası Selçuklunun en büyük veziri Nizam-ı Mülk'e acımadan kıymıştır(Suikast).Alparslanın ölümünde de bir ilgisi olduğu söylenir ama araştırırken bu konuda net bir bilgi bulamadım onun için sonra bana lan numan hani Alpaslanı bu vurdurmamış niye yalan söylüyorsun diye gelmeyin.Melikşah'tan sonra tahta çıkan sultan da Hassan Sabbah'ın üstüne yürümüştür.Ancak birgün yatağının ucunda Hassan Sabbah'ın yetiştirdiği sarayın güzel cariyelerinden biri tarafından Hançerle birlikte, Hassan Sabbahtan '' bu hançeri yatağına saplayan bizle uğraşmaya devam edersen böğrüne böğrüne de saplar'' diye bir not bulunca Hassan Sabahla uğraşmayı bırakmıştır.Bu yüzden Selçuklu askerleri ve Devlet adamları da ''lan bizede kıyar bunlar'' diye tırsarak Hassan Sabbah'ın birer müridi olmuştur.Hassan Sabbah'ı bu kadar dehşet saçan bir adam yapan asıl konu ise ölümden korkmayan ve tek bir lafıyla ölüme giden suikastçi fedaileridir.Fedailerini ise şu şekilde eğitmiştir;


Öncelikle fedailerini çok uzun ve sıkı bir eğitimden geçirmiştir.Daha sonra başarılı ve güçlü olanlara 'yaklaş bakim yamacıma' demiştir.Bu sırada Kalenin arka bahçesinede 'cennet bahçesi' denilen bir bahçe döşemiştir.Buraya dünyanın 4 bir yanından değişik bitki,hayvan ve yiyeceklerini getirtmiştir.Ve en önemlisi o zamanın Adriana Lima'larını,Megan Fox'larını bu bahçeye toplamıştır.Sonra dayamıştır Haşhaşı (bir tür uyuşturucu) fedailerine bir güzel.Ve fedailerine bu bahçeyi göstermiş ''dediklerimi yaparsan öldükten sonra buraya yani cennete gidiceksin'' demiştir.Ee elemanın kafa zaten 1 milyon(argo bilmeyenler için kafası güzel demek),fıstık gibi hurileri görüncede ''lan hemen öliyim bir anca önce kavuşuyum hatunlara'' demiştir(Erkek değilmiyiz her devirde aynıyız anasını satim).Ve böylece ölümden korkmayan,bir an önce emirleri yerine getirip ölmek istiyen bir ölüm makinesine dönüşmüştür.Zaten suikasti yapmaya giderken haşhaşı çekip gitmiştir.Bu yüzden bu oluşuma '' Haşhaşiler'' denilmesine sebep olmuştur.Daha sonra bu kelime evrilmiş çevrilmiş ingilizcede ''Assasins'' (suikastçı) kelimesinin kökünü oluşturmuştur.İcraatlara ve düzene bakarsak haşhaşilere Dünyanın ilk Terörist örgütü, Hassan Sabbaha da ilk terörist örgütü lideri diyebiliriz.Ama suikastler halka değil devlet adamlarına yönelik olduğu düşünülürse Anarşist de denilebilir siz karar verin.


Bir diğer rivayete göre fedailer bir odaya alınır.Bu odada dar bir kuyu vardır.Fedailerden biri bu kuyunun içine sadece kafası ve boynu görülcek bir şekilde girermiş.Kuyunun etrafında iste alt tarafın görünmesini engellemek için metal birşey varmış.Görüntü yedirmek içinse kafanın çevresine kan dökülürmüş.Yani kafa kesik izlenimi uyandırıyorlar.Daha sonra fedailer tek tek odaya alınıp kesik baş görüntüsü veren fedaiye cennetin nasıl bir yer olduğunu sorarlarmış.Tabi bu kuyunun içindeki fedai daha önce sahte cenneti gören bir fedaiden başkası değilmiş.Herşeyi anlatırmış bu da gördükleriyle ilgili.Daha sonra Hassan Sabbah fedainin kafasını sahiden kestirirmiş ve ''size cevap vermesi için tekrar dirilttim'' dermiş.Sonra kafa herkesin göreceği bir yere konulurmuş.İşte bu yüzden yukarda ateist olduğunu söylemiştim.Cennete girişin anahtarının kendinde olduğu,insanları öldürüp diriltebildiğini söyleyen biri nasıl Müslüman olsun lan.



Bir diğer büyük icraati ise Asyanın en büyük kütüphanesini yakıp karşısına oturup cigara keyfi yaptığı yönünde bir bilgi.Ama bir başka kaynaktada kendisinin kitap düşkünü ve çok kültürlü biri olduğu kitap yakmak ne kelime ilime aç bir insan olduğu söyleniyor.O yüzden bunuda pek sallamayın.

Kendisi bir gece aniden ortadan arazi olmuştur.Cesedi bulunamamıştır.Ama arkasında ''1000 yıl sonra geri gelip tekrar ebenize atlıcam'' diye bir not bırakmıştır(bi git hassan ya).

Velhasıl yaşadığı dönemin şartlarına göre yaptığı şeylerin doğruluğu veya yanlışlığı tartışılabilir ama şurası kesindir.Hassan Sabbah oldukça zeki ve başarılı bir adamdır.

Lan yazıyı 2'ye ayırdım ama yine çok uzun yazdım.Ama bir okumaya başlarsanız oldukça ilginizi çekicek bir yazı.

Hassan Sabbah Hikayesi

Son günlerin popüler dizisi Ezel'de Tuncel Kurtiz tarafından anlatılan hikaye...

Hassan Sabbah’ı bilir misin?
Hasan Sabbah Yalçın bir dağın tepesindeki bir adam.Kartal yuvası bir kalede oturuyor. Alamut kalesinde. Krallıkları deviren adalet dağıtan, dehşet saçan bir adam.O zamanın Selçuklu sultanı Selahattin bu hasan sabbah’ın peşine kelle avcılarını göndermiş. Hasan sabbah’ın kellesini istemiş. Gel zaman git zaman hasan sabbah’ın elçisi sultana gitmiş saraya.Elçi gelmiş, demiş ki, “sultana bir lafımız olacak” sultan “buyur söyle” demiş. elçi bakmış şöyle, demiş ki “bu kalabalık olmaz”. Sultan kalabalığı göndermiş. Elçi demiş ki “bu korumalar da gitsin lafım sana” demiş.Sultan iyice merak etmiş korumaları da göndermiş.O zaman elçi sultanın yanındaki iki kölemen korumaya bakmış.Demiş ki onları da gönder. Sultan demiş ki;”onları göndermem, onlar benim oğullarım, en çok onlara güvenirim. biz üçümüz bir kişiyiz” demiş.Hadi söyle yahut ta git.O zaman elçi o iki kölemen korumaya dönmüş demiş ki. O zaman demiş ki “size kılıçlarınız çekin ve hükümdara kıyın desem ne yaparsınız?” İki adam tereddüt bile etmemiş, “emrin olur” demiş.Bunun üzerine elçi arkasına bile bakmadan çekip gitmiş. Ertesi gün sultan selahattin hasan sabbah’ın peşine gönderdiği kelle avcılarını geri çağırmış.


Peki kim bu Hassan Sabbah?Yazıların uzunluğundan korkanlar için yazıyı 2'ye ayırdım.Yukarda yazının devamı. :D

21 Ocak 2010 Perşembe

Çocuk Olmak Ne Güzel Bir Şey Değil Mi?

Dün yaptığım hızlı girişten sonra 2 kişi (2'sininde ... neyse) noldu duruldun yazmıyorsun gibi laflar ettiler.Yani ''hızlı giden atın boku seyrek düşermiş'' Atasözüne getirmeye çalıştılar olayı.Lan 7/24 yazı mı yazıcam.Canım sıkıldıkça yazıyorum işte.Nese geçenlerde Küfkedisi'yle konuşurken konu seçeneklerimiz azken herşeyin daha kolay olduğu ve daha mutlu olduğumuz gibi bir yere geldi.Evet seçeneklerimiz çoğaldıkça daha az mutlu oluyoruz.Başlıkla ne alaka derseniz çocukken seçeneklerimiz daha az (en azından benim için öyleydi).Dolayısıyla ben daha mutluydum çocukken.Bazı örnekler vermek gerekirse;

-Eskiden Power Rangers vardı hastasıydım.Böyle akşam 5-6 gibi başlardı.Tabi o zamanlar zaman kavramı denen birşey yok bende.Ben daha Öğlen vakti oturup o kanalı hiç değiştirmeden heyecanla başlamasını beklerdim.Başladığı zaman bende ki mutluluk kimsede yok.Şimdi sevdiğimiz bir program olsa bile hiçbir işimiz olmadığı halde bilgisayar başından kalkmayıp öheh internetten izleriz lan diyip geçiyoruz.Nerde çocukluktaki o mutluluk nerde o heyecan?

-Aynı şey Şarkı ve Kliplerde de geçerli.Radyoda Sevdiğimiz şarkı çıksın diye az mı beklerdik veya sevdiğimiz bir klip dönsün diye Tv başında?Sevdiğimiz şarkının çalcağı anonsunu duyunca nasıl bir mutluluk kaplardı içimizi?Şimdi öyle mi?İndir veya gir video sitesine defalarca izle klibi.Yolda,cafede,programda duyduğun hoşuna giden şarkıyı bilgisayar başına oturur oturmaz indirip dinle.Var mı o sevinç o mutluluk?Yok abi bunda da yok.Seçenek çok ama mutlu değiliz.

-Peki daha 5-6 yaşlarında tek başına veya arkadaşlarınla kendi mahallenden çıkıp diğer mahallelere gittiğinde bile duyduğun heyecan,büyümüşlük ve özgürlük hissi.Şimdi dünyanın 1 ucuna gitsen bile o heyecanı,özgürlüğü hissedebilirsin öyle mi?Bok hissedersin!

-Acıları bile güzel.Mesela daha okula başlamadan önce, bu pokemon tasolarının en popüler olduğu bir zamanda öyle kolay kolay çıkmayan bir tasoyu çocuktan 125.000 liraya (belki gülüyosun ama 5.000 daha koy üstüne 13 sakız parası ediyor) almıştım.Ama sonra içime oturdu niye bu kadar para verdim diye üzüldüm.Gidip 'al lan tasonu ver paramı' dedim.Pezevenk 'satılan mal geri alınmaz' dedi gülüp gitti evine.Yıllar geçti ama o 125.000 liranın acısı hala geçmemiş.Ama şimdi 1 günde 300-400 TL harcadığım bir zaman bile var ama o 125.000 kadar acımıyorum.Hatta hiç acımıyorum.Velhasıl acısı bile ayrı bir güzel.

Örnekler çoğaltılabilir ama bugün pek yazasım yok geçen gece ki gibi.Aslında hiç yazasım yoktu ama o 2 pezevenk'e gövde gösterisi yapmak için yazdım bu yazıyı evet.Neyse yazımı elif'ten bir replikle bitiriyim.

Çocuk olmak ne güzel bir şey değil mi? Hayat kirletmemiştir seni.Tertemiz olma duygusu ne hoş, kimse üzmemiştir seni.Dünya senin için vardır ve sen bunun bilincindesin.

Ne kadar büyürsek büyüyelim,ne yaşarsak yaşıyalım içimizdeki çocuğu hiç kaybetmemek ümidiyle.
ÖNEMLİ NOT:O 2 pezevenk kaybetsin ve hiç bulamasın.

19 Ocak 2010 Salı

Haketmiyorsa x'e Bile Değer Vermeyeceksin.

Öncelikle yazı benim değil.Küfkedi'me ait.Ben sadece çok beğendiğim için paylaşıyım dedim (:

Sadece okulda değil.
Sokakta, arkadaşlarınla aranda, ilişkinde.
Hepsi ayrı ayrı kendi içinde koca bir sınav.
Hani zaten hayat bir sınav ya.
Ne başlayış saati belli ne bitiş saati.
Verilen süre de belli değil; bazen kocaman bi süreç.
Neyden ne zaman tabii tutulacağın da belli değil zaten.
Hem ayrıca bu sınavlarda tek bi doğru yok; herkesin kendine göre doğruları var.
Boş bıraksan sussan yine doğruların gidiyor.
"Susmak bazen en büyük erdemdir." sözü de artık yalan.
Kiminin öğretmeni var kiminin destekçisi bu sınavda..
Bazılarına da sadece deneme yanılma yöntemiyle doğruyu bulmak düşüyor.
Deneme tahtan yine kendi hayatın.
Silgi yok bu sınavda tükenmez kalem vermişler onun yerine.
Karalamak da yasak. Karalasan bile altındaki sayfalara geçen izlerden ne yazdığını anlıyorlar.
Kopya çekemezsin önünde oturan yok.
Dizine yazsan daha önce hiç bir yerde çıkmamış sorular.
Şimdi benim doğrularım neye göre doğru ?
Şimdi benim yanlışlarım kime göre yanlış ?
Bunları hiç düşünmeden elimden geldiğince bazen yanlışı göre göre devam ettim.
Bi yerden sonra insan yanlışlara alışmıyor mu sanki.
Nasıl başlarsa öyle devam etmiyor mu sanki.
Formülde x'e yanlış değer verirsen bütün o sorun yanlış gitmiyor mu sanki.
Ben sınav kağıdımı gözden geçirdim; baktım ki 3 yıl önce büyük bir yanlış yapmışım.
Sürekli o hatayı karalamaya örtbas etmeye çalıştım onla boğuştum durdum.
Sandım ki sadece birkaç doğrumu götürür ordan yırtarım bu sınavı.
Ama daha büyük bir sorunumuz varmış meğer :
Cevap kağıdına ismimi yazmayı unutmuşum...

Küfrenses

Facebook'ta Grup Sorunsalı


Evet var bu sorunsal.Bu sorun bana saç baş yoldurcak kıvama geldi.Öyle ki saçma sapan grup davetlerinden sonra 100'den geriye doğru sayıyorum sakinleşmek için.Öncelikle bu Vatan Millet Sakarya grupları.Güzel kardeşim amaç güzelde yeri facebook değil.Yok yabancılara büyüklüğümüzü,gücümüzü gösterelim,1 milyon olalım,birlik olalım.Gerçek hayatta birlik olmadıktan sonra facebook'ta olsan nolur lan?Açtın bu grubu diğer kişilerde katıldı tamam olay bitti.Ülke kurtuldu daha güzel yarınlar bizi bekliyor öyle mi?O grubu açtın ya diğer kişilerde üye oldu ya siz Atatürk'ün gençliğe hitabesindeki gençlik olduğunuzu sanıyorsunuz öyle mi?Yok abi yok bu Vatan kıçını kırıp pc başına oturup 2 gruba üye olmakla kurtarılmaz!Diğer beni bir ifrit eden gruplar ise; bu gruba üye ol tüm listeni davet et herkesin profilini gör,profiline kim bakmış onu gör,kim resimlerini almış onu gör,eben kimmiş onu gör grupları(Yılbaşına doğru ''facebook 1 milyon TL'' çekilişi bile gördüm lan oha!).Arkadaşım Hiçbir uygulama bir gruba üye olmakla çalışmaz.Hadi çalıştı diyelim (ki çalışmaz) bana en çok gönderilen beni adeta davet manyağı yapan grup profilime kim bakmış grubu ise asla çalışmaz.Eğer kayıt olurken daha okumadan kabul ettiğin sözleşmeyi okusaydın eğer facebook'un hiçbir şekilde profil ziyaretlerini üçüncü şahıslara dağıtmayacağını sözleşmesinde belirtmiş olduğunu görürdün.Öte yandan Durduk yere 1 milyon olalım,Kurtlar vadisi şiddete yöneltiyorsa Aşk-ı memnu da yengeye yöneltiyor gibi zeka ve mizah kokan grupların davetlerinede açık olduğumu belirtiyim.

Lan bak yine davet geldi!Sakin ol numan.100 99 98 97 96 ...

Harry Potter Serisi

Yakın arkadaşım Özgür Barış Şen tarafından iyi bilindiği gibi daha önce hiçbir kitaba bağlanmadığım kadar bağlandım bu seriye.Son 2 hafta içinde oturup bütün seriyi ilk kitaptan başlayıp bitirdim tekrardan (evet manyağım).Kim ne derse desin seviyorum arkadaş ben bu büyülü dünyayı.Tamamen can sıkıntısından karakterlerin profilini çıkarıyım dedim.İşte benim gözümden büyücülük dünyası;
Harry Potter:Kitaba göre 'Sağ kalan çocuk','Seçilmiş kişi' Türklere göre esas oğlan işte.Bütün hikayeyi bu oğlanın gözünden dinliyoruz.En iyi tanıdığımız karakter yani kendisi.Zaten hikayede bu hıyar yüzünden başlıyor.Gelmiş geçmiş en karanlık büyücü Voldemort (onada gelicem) tarafından bir kehanet yüzünden evi basılıyor.Annesine ve babasına kıyıyor bu voldi.Annesi bu harry hıyarını korumak için hayatını feda edince buna muska oluyor tabi büyü müyü işlemiyor.Bu voldemort harry'i öldürmeye kalkınca lanet dönüp bu Voldemort'a geliyor.Bu Voldede ölmüyor ama ölüden beter oluyor.İşte bu yüzdende bu hıyar Harry daha yürümeden konuşmadan büyücülük dünyasında ünlü oluyor.Tabi bunu 11 yaşında öğreniyor.O zamana kadar büyücülük dünyasının dışında ezilen yetim bir yavrucak(emrahtan bile beter lan!).Sonra büyücü olduğunu öğreniyor ve macera başlıyor.Baştan beri buna hıyar dememin sebebi ise lan geldin okula ünlüsün,gelmiş geçmiş En büyük karanlık büyücüyü yalan etmişsin karizmayı tavan yapmışın,kızlar filan aaa bu meşhur Harry Potter mı filan diye ortalığı inletiyor,ee anne babandan kalan bir servetinde var.Oğlum bir git kız tavla.Git bir kıza gel yasak ormanı gezelim,sana aşk iksiri yapmayı filan öğretiyim de.Ama bu yok felsefe taşını kurtarcam ,yok sırlar odasını bulcam.Anlıycağınız nerde bela bu mal orda.Neyse kötü konuşcam biraz daha anlatırsam öbür karaktere geçelim.Ama unutmadan daha sonra Voldemort'u hakk-ı rahmetine Kavuşturup karizmayı daha da tavana vurduruyor.
Ron Weasley:Harry Potter'ın kankisi,yoldaşı,herbişeysi.Ben bunu Harryden kat kat daha çok seviyorum.Şimdi ben ünlü değilim,bu hıyar Harry gibi müthiş bir servetimde yok.Bu ron daha bir bizden ama.Ezilmiş,hayatın tokatını yemiş ona rağmen hep dimdik,eğlenceli duran bir karakter.Doğal ve şapşal bir komikliği var.Olmadık yerlerde koparıyor insanı.Harry Ünlü tabi bu yanında birazcık eziliyor ama en sonunda okulun en akıllı cadısı olan hermione granger'ı götürüyor.Severiz kendisini kısacası.
Hermione Granger:Harry Potter'in ron'dan sonra en yakın arkadaşı ve ron'un yavuklusu.Tabi rondan önce 1-2 kırıştırdığı kişi var ki biri dünyaca ünlü bir sporcu.Neyse bu bildiğin ukala lan.Ama hakkını verelim bütün dedikleri çıkıyor zillinin .Bir de ineğin önde gideni bütün büyü kitaplarını silmiş süpürmüş.Ayrıca büyü uygulamasında da çok başarılı.Kitapta çok güzel olarak tasviye edilmesede Filmde taş gibi bir hatunun oynadığınıda belirtmek isterim.
Albus Dumbledore:İşte favori karakterim.Okulun müdürü,büyücülük dünyasının en güçlü,en atarlı,en karizmatik büyücüsü.Voldemort'un hayatta tek tırstığı 3,5 attığı,defalarca sihir bakanı olması istenen ama yürüyün gidin la diyen kişi.Ayrıca Voldemort'tan sonra gelmiş geçmiş en karanlık büyücü olan grindelwald'ın asasını eline veren şahıs.Gerçek hayatta olsa cüppesine yapışıp beni kütüğüne al albus amca diyeceğim bir insandır kendileri.Lan böyle müdürüm,öğretmenim olsun 10000 galleon (büyücü parası.Para dediysem altın lan bizim paraya göre ne kadar ediyor onu bilemiycem ama baya ediyor o kadarını bilin yeter.) borcum olsun.Dünyanın en güçlü büyücüsü olmasına rağmen hava filan atmıyor bu arkadaş yani bi tarafları kalkık değil gayet mütevazi,esprili bir kişiliği var.Voldemort'uda büyücülük dünyasının başına bu sarıyor ama o kadar kusur kadı kızında da olur yani.Ama voldemort'un ölümünü hazırlayan kişide yine kendi oluyor.Herifin herşeye bir açıklaması var.Her hareketinde derin anlamlar var.Sürekli bir planı var ve o plan dahilinde hareket ediyor.6. kitapta severus snape tarafından avada kadavra(ölüm laneti)'yı yiyip bizi derin üzüntülere boğuyor.Ama son kitapta bir de bakıyoruz ki ölümünü kendi planlamış ve kendini öldürterek karizmasına karizma katmış olduğunu görüyoruz.Bizede lan herif ölümünü bile planlıyor diyip saygılarımızı sunmak kalıyor.Ayrıca seri bittikten sonra j.k rowling(Harry potter'in yazarı)in albus dumbledore gaydi diye bir açıklaması var.Burdan bi sittir git demek istiyorum kendilerine.Lan 7 kitap boyunca en ufak bir ima bile edilmez mi?Yemezler rowling yemezler!
Lord Voldemort:Büyücülük dünyasının ebesine atlayan kişi.Bir nevi büyücülerin erol taş'ıda diyebiliriz kendisine.Dumbledoreninde kabul ettiği gibi okulun gelmiş geçmiş en parlak öğrencisi oluyor.Ölümden çok korktuğu için Tom riddle olan gerçek adını bırakıp fransızcada Ölüm uçuşu,ölümden kaçan anlamına gelen Voldemort adını koyuyor kendine.Sonra ölümden kaçmak için deney filan yapıyor ruhunu 7'ye bölüyor.Çılgın atıyor yani anlıycağınız birçok insanı öbür tarafa yolluyor pezevenk.Dumbledore'den sonra en güçlü büyücü ama bu dumbledore gibi mütevazi değil en büyük benim ulan diyecek kadar egosu yüksek biri.Dumbledoreyle ortak yanı ise bu da sürekli plan yapıyor ama hep bu Harry veledi gelip içine ediyor planlarının.En sonunda zaten o hıyarın ellerinde yalan oluyor.Kötüde olsa karizmatik bir abimiz saygı duyuyoruz.
Severus Snape:Şimdi kitap okuyan değilde dizi izleyen bir toplum olduğumuz için ordan örnek veriyim.Bir dizi Karakteri düşünün ki 90 bölüm boyunca başrolün yani iyi tarafın hayatını zehir eden kıl ve kötü bir karakter ama final bölümünde birde bakıyorsunuz ki çok kral belkide dizinin en kral adamı.İşte Harry potter serisinde bu adam severus snape.Kendisi eski bir ölüm yiyen yani voldemort'un adamlarından biri.6 kitap boyuncada harry'nin hayatını zindan ediyor 6.kitaptada dumbledoreyi öldürerek bütün bildiğim küfürleri(çok pis küfürler bilirim) kendisine ettiriyor.7.kitabın son bölümlerine doğru birde ne görelim Harry'nin annesine aşıkmış.Gidip voldemorta kehaneti ispiyon edince birde bakıyor ki kehanet aşık olduğu kadının ailesini anlatıyor.Tabi voldemort gidip aşık olduğu kadına kıyınca buda gelip dumbledorenin adamı oluveriyor.Dumbledore için voldemort'un yanında casusluk yapıyor.Harry'ide korumak için hayatını heba ediyor(masal anlatır gibi anlatıyorum lan ehuhehe).Nese Voldemort bir sebepten dolayı bunuda eşşekler cennetine postalıyor.Buda tam ölürken yanına harry geliyor.Gözlerini annesinden almış Harry'ye ''Bana bak'' deyip sevdiceği kadının gözlerini son kez görüp ölüyor bizide ulan aşka bak dedirtip gözümüzden bir damla yaş getiriyor.Ama yinede bütün bunlar 6 kitap boyunca yaptığı piçlikleri bana unutturmaya yetmiyor.

Ana karakterler bunlar.Bir başka can sıkıntısında yan karakter tahlilleride yapıcam.Bir başka can sıkıntısında görüşmek dileğiyle...

Bu da mı gol değil be?


Eski Türk filmlerini sevenler ve izleyenler bir ihtimal bilir.Başlık 'Şakayla karışık' adlı başrolünde büyük usta Sadri Alışık'ın oynadığı bir filmin son sahnesinde geçen bir replik.Filmden biraz özet geçeyim ''Ofsayt Osman''(Sadri alışık) hayatta hep başarısız olduğu için Ofsayt lakabı takılmış bir adam.En sonunda bir para çalar ve hasta bir çocuğun tedavisi için kullanır.Daha sonra Mahkemede yargılanır.İşte o mahkemenin sonu ve o unutulmaz replikler.

-Ofsayt osman:Yani öğretmek gibi olmasın ama kimsenin on parasına dokunmadım.Kimsenin emniyetine yani böyle bir halel getirmedim.Ama o küçük kız.Ya iki güne kadar gitmezse ölecek dediler hakim bey.Böyle bir şey...Hani saksıda çiçek gibi.Şu kadarcık.Sen olsan ne yapardın hakim bey?
-Yaşa be
-Ofsayt osman:Sağol abi.Bir sen anladın beni bee.
-Ofsayt osman:Ya siz?Ölecekmiş ölmesin dedim.Bir can kurtulsun dedim.Bütün o hayatımda "ofsayt" dediler,bir şeye yaramaz sümsük dediler, varsın gene desinler dedim.Hayatımda bi defacık bir kız sevdim, onu da kaybedeyim dedim.Hayatımda bi kerecik bi şeyi kazanıcak oldum onu da kaybedeyim dedim.Tek bi can kurtulsun dedim çocuğu kurtarıcak kadarını aldım üst tarafına el sürmedim fena mı oldu? sizler.. Hepiniz.. Hepiniz.. Hepiniz hakem olun abiler.Yaa bu maç be,tıpkı bi maç.Ama böyle hayat sahasında oynanıyor,oyuncuları bizleriz,topumuz da namusumuz, vicdanımız, insanlığımız.Ben..Ben osman.Ofsayt osman.Söyleyin be..Allah rızası için söyleyin be.Gene mi atamadım golü haa?Bu da mı gol deği be?Gol mü?
-Gol..
-Ofsayt osman:Bu da mı gol değil bee?
-Gol yavrum gol.
-Ofsayt osman:Bu da mı gol değil?Adaletine,insanlığına kurban olayım hakim bey bu da mı gol değil?
-Hakim:(Dosyanın üstüne vurur) Gol.

Dün gece bir sitede videosuna denk geldim.Sonra düşündüm lan numan sen hiç gol attın mı?

EĞİTİM=Büyük umutlar ve hayaller.Daha sonra Okuldan atılmam.Sadece kendimi değil birçok kişiyi hayal kırıklığına uğratmam.
SONUÇ =Gol değil!

AŞK=Her atağımda tamam lan bu sefer kesin atıcam demem ama hep golü yine,yeniden kaçırmam.En son atağımda ise; bırakın gol atmayı aut'a bile atamayıp taç'a atmam.
SONUÇ=Gol değil!

HAYAT=Hep birşeyler denemek hep yanılmak.En ufak bir yararlı bir iş bile yapamamak.Başarısızlık.Başarısızlık.Başarısızlık.
SONUÇ=Gol değil!

Her gol kaçırışımda üzülmek,sıkılmak,sinirlenmek ve hırçınlaşmak dolayısıyla hastalığım.
SONUÇ=Kırmızı kart!Ve oyun Dışı :)

Gördüm ki ben hiç gol atamamışım.
Ofsayt osman'a ve gol atmayı başaranlara selam olsun ;)

Merak edenler içinde ahada link.
http://www.dailymotion.com/video/x85p1z_bu-da-my-gol-deyil-hakim-beyy_shortfilms

Hoşgeldim (:

Daha önceki birkaç başarısız blog teşebbüsümden sonra tekrar bir blog açmaya karar verdim.Diğer bloglarım eğlence,geyik(dertsiz,tasasız olduğum dönemler) üzerine kuruluyken bu daha çok sorunlarım,yanlışlarım ve mutluluklarım üzerine olucak.Arada bir saçmalıycam yine tabi.Başlamadan önce de birkaç teşekkür borcum var sanırım.Blog açmama teşvik eden Küfrenses'e,blogumun isim annesi Sevkiye'ye ve henüz haberi olmasada dizayn ve tasarımda büyük emekleri geçicek (:D)Batu kankama teşekkürleri bir borç bilirim.
Tekrar hoşgeldim :)